AVRUPA’LI SEYYAHLARIN GÖZÜNDEN OSMANLI CAMİLERİ
Batılı seyyahlar çoğu zaman Osmanlı coğrafyasını ulaşılmayan
bir merak konusu olarak görmüşlerdir. Çünki kendi medeniyetlerinden farklı bir
yaşantı tarzı ve Şehirler her zaman Batılıları bu coğrafyalara çekmiştir .Ancak
birçok seyyah Oryantalist bir bakış açısı ile İslam coğrafyasına ön yargılı
bakanların yanı sıra Osmanlı coğrafyasını olduğu gibi aktaran ve Osmanlı
yaşantısından örnekleri özenerek anlatan seyyahlarda bulunmaktadır. Bunlardan
en dikkat çeken unsurlardan bir tanesi İslam medeniyetinin ortaya koymuş olduğu
camiler olmuştur.
1698-1700 yılları arasında İzmir’de bulunan Edmund
D.Chishull adlı İngiliz seyyah Manisa’da gördüğü camilerin özelliklerini
anlatmıştır. Onun söylediğine göre; her caminin önünde ortalarımda Şadırvan
olan muazzam birer avlu ve bu avluları çevreleyen üç yanda, dindar Türkler için
hücreler bulunmaktadır. Camilerin ön cephelerinin süslenmiş olduğu anlatan
chishull, Türklerin camilere girerken ayakkabılarını çıkardığınıve camiye öyle
girdiğini söylemektedir. İçeride bulunan Kuranı kerimlerin gayet sanatkarane
yaldızla yazılmış rakamları dua kitaplarını incelediğini, Pencerelerin harikulade güzel renkli camlarla donatılmış
olduğunu caminin içinde çiçek nakış ve dinsel ayetlerle süslenmiş olduğunu
ifade ederek hayranlığını ifade etmektedir.
1874 yılında Payitaht istanbulda gelen ünlü
seyyahlardan biriside Edmondo De
Amıcıs’dir. Amıcıs Piyalepaşa’dan Eyüp çevresindeki siluetten bahsederken Saray
tepesine kadar bütün Altın boynuz ile bütün İstanbul’un görüldüğü harabe haline
gelmiş bulunduğunu Dört mil boyunca uzanan
bahçeler, Camilerin bir yer yüzü cenneti olduğunu söylemektedir.Amıcıs
Piyale paşa camisi ile ilgili Piyale paşa camisinin avlusunda dinlendiğini
‘’altı zarif kubbesi, kemerleri ve sütunlarlarla çevrilmiş bir avlusu ince bir
minaresi ve dev gibi selviler olan beyaz bir camidir.’’ Diye tasvir eder.
Seyyah civardaki evlerin hepsi kapışı, sokaklar boş camilerin bile avlusunun
boş olduğunu söylemektedir. Ancak Öğle vaktinde yoğun bir kalabalığın olduğunu
Müezzinin şerefelere çıktığını ve vakit namazlarını tüm insanlara duyurduğunu
ifade eder.Amıcıs ezanla alakalı şu itirafta bulunmaktadır ‘’Hiçbir Çan sesi
ruhuma bukadar tesir etmemiştir.’’sözlerini söylemiştir.
1814 Temmuz ayında Varşova’dan Osmanlı topraklarına
gelen Edward Raczynski Özellikle Antik
eserleri tanımaka ve aramak maksadıyla İstanbul ve Çanakkaleye gelmiştir.
İstanbulda Sultan Ahmet camisini gezen seyyahın özellikle Avludaki büyük çınar
ağaçları dikkatini çekerek manzaraya mehak vermediğini söylemektedir. Ancak
yazar Süleymaniye ve sultan Ahmet camilerini Ayasofya’nın bir taklidi olarak
görür.
İngiliz Seyyahlardan Wittman 1799 yılında istanbula
seyahate gider.Wittman İstanbulda çok sayıda cami olduğunu bunlardan en
önemlilerden birisinin Ayasofya olduğunu önemli kutlamaların burada
gerçekleştiğini Wittman camilerdeki minareleri ise çok enteresan bir şekilde
mumlara benzetmektedir.
XIX.yüzyılın sonlarında Türkiye’ye seyahat eden gezgin
Spry İstanbul’da gezerken pazardan çıkıp sultan II.Beyazıt Camiinde gittiğini
ve ramazan ayında olduğunu bildirirken sonra bu caminin içine gizlice baktığını
bildirmiştir. Gezgin caminin avlusundaki çeşmede abdste alan namaza hazırlanan
kalabalık insanlar gördüğünü caminin oldukça süslü olduğunu bildirmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder