ALİYA İZZETBEGOVİÇ’E GÖRE İŞÇİ SINIFI

 


ALİYA İZZETBEGOVİÇ’E GÖRE İŞÇİ SINIFI

 

İnsanoğlu var olduğu ilk günden itibaren kendisini hep bir çalışma ortamının içerisinde bulmuştur. İnsanlar fizyolojik olarak ihtiyaçlarını karşılamak, ya da daha fazla çalışarak refah bir hayat sürmek için hayatın doğası gereği bunu yapmak mecburiyetindedir. 18.Yüzyıldaki Sanayi devrimine gelene kadar Tarım toplumu olarak hayatlarını idame ettiren İnsanoğlu artık bu Tarihten sonra farklı bir kimliği bürünecekti. ‘’İşçi Sınıfı’’ bu kimlik insanların bin yıllardır gelen yapı kodlarını kökten değiştirmiş olacaktı. Bu hadise ile beraber batı dünyası yenir bir üretim, çalışma ve yaşam biçimi geliştirmiştir. İngiltere’de ortaya çıkan ve daha sonrası avrupa ve tüm dünya’ya yayılarak İnsanların Kırsaldan Şehre hızla göçüne neden olacaktı. Bu sanayileşme  ucuz iş gücü, Çocuk işçi ve Kadın işçileri beraberinde getirdi ve en acısı Sömürgeciliğin sistematikleşitirmesini.

20.Yüzyılın en önemli düşünür ve liderlerinden olan Aliya İzzetbegovic’de  Doğu-Batı arasında İslam kitabında bu kısma değinmiştir.

‘’Şehrin bir ürünü olarak işçi sınıfı ve salt uygarlığın, yani muhtevasında en az kültür bulunan uygarlığın menfi etkisinden en büyük ölçüde müteessir olduğunu fabrikaların şahsiyeti duygusuzlaştırdığını ve baskı altına aldığını’’ ifade eder. Aliya’nın bu ifadelerini günümüz sanayi şehirlerine baktığımız zaman daha net görebiliyoruz. Fabrikalarda çalışan insanlar mesai yoğunluğundan ailesi ve kendisine ayıracağı zamanı çalmaktadır. Aliya’nın ‘’Şahsiyeti duygusuzlaştırma‘’ ifadesi ise üzerine çokça düşünülmesi gereken bir kavramdır.

‘’Kapitalist ekonomiyi yer yer sarsan grevlerin hemen hemen hepsinin istisnasız bir ekonomik mahiyeti vardır. Böyle grevler Ücretlerin arttırılmasını öngören anlaşmalarla sona erer. Ekonomik gelişmenin süreci işçi sınıfının maddi bakımdan yoksullaştırılmasına doğru seyretmediğinden ,  bu sınıf her yerde sınıf kavgası yerine toplumdaki muarız gruplarla sınıf barışı için gereken şartlarla ilgili uzlaşma yolunu aldığını’’ ifade eden Aliya yazısına Şöyle devam eder;

‘’işçi sınıfı klasik şekli, yani ezilen fabrika proleterlerinin sınıfı Marx’ın gördüğü ve ‘’kendi kendini bertaraf edinceye kadar baki kalacağını telakki ettiği gibi ancak muvakkat idi. Fiziki iş peyderpey büyük otomatize sistemlerin kontrol ve idaresine doğru kayıyor. Bu itibarla ilim ve tekniği gelişmesi, ’’üretim vasıtalarının geliştirilmesi’’ işçi sınıfının hakimiyetine değil’’ . Aksine sınıf olarak peyderpey bertaraf edilmesine yol açmıştır. Bu gelişme iktidarı el işçisine devretmiştir. Gelişme, sadece üretimin ağırlık merkezini ve hatta onun sosyal etkisini yavaş yavaş teknik uzmanlara aktarmıştır. Böylece idealizm ve İnkılapçı romantizmin son izleri de kaybolmuş  oluyor. Akılcı ve Ruhsuz bir iktidar olan teknokrasi, Tutarlı bir uygarlığın son ifadesi olarak sahneye çıkar.’’ İfadeleri ile tamamlar.

 

Sonuç olarak günümüzde Sanayi Devrimi’nin biçimlendirdiği dünyada yaşıyoruz, Daha çok çalışan, daha çok tüketen ve harcayan Hayatlarımızı düşüncelerimizi bu devrimin çizdiği çerçeve içinde yaşamaya çalışıyoruz. İşçi Sınıfının getirmiş  olduğu bugün ki toplum yapısı toplumsal konularda hissizleşmiş Kültür ve Sanat anlamında kendisini geliştirmeye vakit ayıramayacak bir hale gelmiştir.

 

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir

Duygular paketlenmiş, tecime elverişli
gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir
gazeteler tutuklamış dünya kelimesini
o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir

Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız
ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir
söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkız
öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir

Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır
kin, susturur insanı; adına çıdam denir
susulunca tutulan çetele simsiyahtır
o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir

 

/ İsmet Özel


*Resim: Diego Rivera-“Detroit Savaşı”




Mehmet SANCAK

 

 


Yorumlar

Popüler Yayınlar